Şah-ı Merdan Kimdir ?

Hz. Ali, 29 Temmuz 598 tarihinde Mekke’de doğmuştur. Kabe’de doğmuş olan tek kişidir. Annesi Fatıma’dır. Haşim’in oğlu Esed’in kızıdır.

Babası ise, Ebu Talib’dir. Ebu Talib de Haşim’in oğlu olan Abdülmüttalib’in oğludur. Bu nedenle Ali, anne ve baba soyu bakımından tam bir Haşimi’dir. Annesi adını, “arslan” anlamına gelen “Esed” veya “Haydar” koymak isterse de Hz. Muhammed’in isteğiyle “Ali” konur. Diğer adlarsa ona lakap olarak verilir.



Daha sonraları bu lakaplara, “Tanrı rızasını kazanmış” anlamına gelen “Murtazâ” da eklenir. Künyeleri “Ebü’l-Hasan”la “toprak babası” anlamına gelen “Ebü-Turâb”tır. Bu son künyeyi kendisine Hz. Muhammed verdiğinden, Ali genellikle bu künyesini yeğlemiştir.

Hz. Muhammed; Ali beş yaşındayken yanına alarak bakımını üstlenir. Bu durum 18 yaşına dek sürer. Böylece Hz. Ali’yi Hz. Muhammed eğitmiş, kişiliğini kazanmasına yardımcı olmuştur
Hz. Muhammed’e peygamberlik Vahi geldiğinin ikinci günü ona inanan ve peygamberliğini kabul eden, dahası her türlü gücüyle onun hizmetine giren ilk kişi olur. Bu bağlılık ömrünün sonuna dek kesintisiz sürer.

Hz. Muhammed’e ilk inanan kişidir. Hz. Ali’nin Hz. Muhammed’e bağlılığı kuşkusuz; “tam bir teslimiyet içinde ve aşk düzeyinde”dir. Hz. Ali için; bütün güzellikler, iyilikler, idealler Hz. Muhammed’e bağlılıktan ibarettir. Peygamber’in Medine’ye göçü sırasında onun yatağına yatarak canını feda etmeye hazırdır. Hz. Ali’nin ilim ve irfan açısından sahabelerin en önde gelenlerinden olması konusunda kimsenin kuşkusu yoktur. Hz. Muhammed’in yolunun özünü kavrayan, yakalayan Hz Ali, bu nedenle Aleviler, sahiplendikleri ve izledikleri yola “Hak-Muhammed-Ali Yolu” derler. Bu Yol’u Ehlibeyt Soyu’ndan gelen Oniki İmamlar ve Seyyid’ler sürdürürler.

Hz. Ali, Hz. Muhammed’in hem kuramsal, hem de uygulamalı iyi bir ardılıdır. İslam öğretisini en iyi ve batîni bir dilde yorumlamaya çalışan ve bunu topluma benimsetenlerin başında gelir.
Hz. Ali dönemi tümüyle iç karışıklıklarla geçer. Ayşe, Talha ve Zübeyr onun halifeliğini kabul etmemiş ve Basra’ya çekilmişleridir.

Hazinede birikmiş parayı ihtiyaçlılara dağıtır. Astar’ın (elçi) ön çalışmalarından sonra Küfe’ye girer. Oradan Medine’ye hicret eder.

Muaviye, Şam’ı başkent edinerek Suriye’ye yerleşir. Devletinin güçlerini orada toparlar. Hz. Ali, Küfe’yi merkez edinerek Irak topraklarına ağırlık verir. Küfe’ye çekilmiştir. Orada Haricilerden İbnü’l Mülcem al-Sarimi tarafından 27 ocak 661 tarihinde zehirli bir kılıç darbesiyle vurulur. İki gün sonra şehit olduğu zaman 63 (veya 65) yaşlarındadır (Ramazan ayının 19-21).
Necef Şehrinde defin edilir. Daha sonraları burada Necef kenti (bugünkü Meşhed-i Ali) kurulur. Türbesinin bulunduğu yer, Necef-i Eşref adıyla anılmaktadır. Hz. Ali, 4 yıl 9 ay halifelik yapmıştır.
İç çekişmelerin doğurduğu sorunlar nedeniyle Hz. Ali’nin kabri gizli tutulmuştur. Ama Ehlibeyt’ten ve Oniki İmamlardan olan kimseler Necef’teki kabrini, ilk kez Abbasi halifelerinden Harun-ür Reşit 786 yılından sonra belirleyerek yaptırmıştır. Kabrin üzerine bir bina kurulmuştur.
1636’da Şeyh Safi’nin yardımıyla türbenin yeniden onarımı başlamış, bu çalışmalar 1642’de Şah II. Abbas döneminde bitirilmiştir.
Hz. Ali, 622 yılının sonlarında Hz. Muhammed’in eşi Hatiçe-i Kübra’dan doğan Fatıma-tı Zehra ile evlenir (Hicret’in 1. yılı, Muharrem ayının 21. perşembe günü). Hz. Fatıma, örnek bir anadır. Yeni oluşturulan İslam toplumunda ideal kadın örneğidir. Bu evlilikten İmam Hasan, İmam Hüseyin, Muhsin, Zeynep ve Ümmü Gülsüm doğarlar.  Hz. Muhammed’in soyu, Ehlibeyt ile devam eder. 606 yılında doğan Fatima, babasından 3-4 ay sonra, yani 632 yılında 26 yaşında Hakka yürür (İkinçi Halife Ömer Bın Hatab tarafından dövülüp tekmelenerek kaburgaları kırılır, kırk günlük bebeği Muhsin’de darbe alır, anne ve bebek şehit olurlar.. Hz. Ali, aynı yıl iki önemli desteğini yitirmiştir.
Hz. Ali, Fatıma Ana’nın sağlığında ikinci bir evlilik yapmaz. Arap geleneğini çiğneyerek tek eşli olarak kalır. Ancak onun Hakk’a yürümesinden sonra evlilikleri olur

İmamet Anadolu Alevi ve Bektaşi’liğinin temelini oluşturan, ona bir inanç kurumu niteliğini kazandıran imamlıktır. Bu kurum on iki imamla sınırlandırılmıştır. Bu kurum Hz. Ali’den başlar ve İmam Muhammed Mehdi ile sona erer. On iki İmamlar Hz. Ali’nin soyundan gelmedirler. Bu kutsal zatların ayrı ayrı olgunluk aşamaları ve kendilerine has ayrı ayrı özellikleri vardır. Dünyadaki bütün Alevi kurumlarının tek ortak yanı on iki imam sevgisidir. Sözlük anlamı ile imam; bir inanç topluluğunun öncüsü, başı, veya önderidir. O’nun varlığında dile gelen, biçimlenen inançlar o yolun özünü oluşturur.

Alevi’lere göre imam, üstün nitelikleri taşıyan, Tanrısal sıfatlar taşıyan zaatlardır. Anadolu Alevi’lerine göre ise ‘imam’ doğrudan Hz. Ali ile başlar. Onun ilm-i  kapsamında oluşturulan bir inanç kurumunun temelidir. Hz. Ali’nin görevi sadece toplumu yönetmek değil, Veliyullah vasfıyla donatılmış (Tanrısal sıfatların en belirgin olduğu ve bu mertebeye hiç bir peygamberin ulaşamadığı algılanır; cümle Nebilerin şahıdır) olduğundan, Tanrı’ya en yakın uludur. Olgunluk derecesi bakımından en yüksek aşamadadır… Ölümsüzdür, yücedir.

Alevilikde Tarik’i Müstakim’e (Hakk’a giden yol) girmek, yani yoloğlu olabilmek için on iki İmam inancını ve itikatını taşıması gerekir. Kısacası inançlı olunması için, Hz. Ali ve Hz. Ali soyundan gelen on iki imam’ların kutsallığını benimsemesi ve onlara inanması gereklidir. Bu inancın başlangıcı ve yüce doruğu da Hz. Ali’dir.
Daha yeni Daha eski

İletişim Formu